Mesajlar Etiketlendi ‘yunan filmleri’


Yorgos Lanthimos’un , çok tartışılan Dogtooth/Köpek Dişi  filminden bahsedince, peşisıra bu kez yapımcısı ve oyuncularından biri olduğu Athina Rachel Tsangari’nin 2010 yapımı Attenberg filminden bahsetmemek olmaz dedim kendi kendime. İki Yunan yönetmen hoş bir dayanışma sergiliyorlar işlerinde. Çünkü Athina Rachel Tsangari de Köpek Dişi filminin yapımcılarından biriydi. (Hemen bir ilave not, Yorgos Lanthimos’un bu ay sonunda Yunanistan’da vizyona girmesi beklenen son çalışması Alpeis / Alps filminin de yapımcılarından biri Athina Rachel Tsangari.)

Filmin adı, ayrıntılı doğa belgesellerini çeken, sunan İngiliz bilim adamı Sir David Attenborough ’un adının yanlış telaffuzundan kaynaklanıyor. Nasıl Sir David Attenborough dünya üzerindeki tüm canlıları en ince detaylarına kadar inceliyorsa, Tsangari de hem yazıp hem yönettiği filminde küçük bir Yunan sanayi kasabasında, henüz 20li yaşlarının başında olduğunu düşündüğüm Marina adındaki genç bir kız ve O’nun ölmek üzere olan hasta babası üzerinden insan türünü inceliyor, irdeliyor filminde. Marina televizyonda sürekli Sir David Attenborough ’un belgesellerini (Planet Earth serisi) seyrediyor ve en yakın arkadaşı Bella’yla belgesellerde izlemiş olduğu hayvanların (özellikle gorillerin) taklidini yapıyor. Yönetmen özellikle bu hayvan taklidi sahnelerini film boyunca sahne atlamalarında bir üst sahne gibi aktarmış. Birdenbire başka bir sahne izlerken, kolkola ya da elele Marina ve Bella ortaya çıkıverip, kısa gösterilerini yapıyor ve başka sahneye geçiyor film. Müsamereye çıkmış iki okullu kız izliyormuş gibi hissediyorsunuz ikilinin tüm performanslarında. Düşünüyorsunuz, hangisi daha iyi, insan gibi kalmak mı hayvan gibi davranmak mı?

Marina’nın babası Marina’nın annesi öldükten sonra öylesine korunaklı yetiştirmiş ki kızını (Köprk Dişi filmindeki gibi had safhada faşizan bir tutum yok bu filmde ama pek çok açıdan bu filmle örtüştüğü sahneler var Attenberg filminin), halen büyümesini tamamlayamamış Marina, yetişkin olmakta (kime ve neye göre yetişkin, bu da ayrı konu elbette) geç kalmış. Aslında baba da tekerlekli iskemlenin üstünde hastane koridorunda sarfettiği “Yeni yüzyılın ellerine hiçbir şey öğretmeden bırakıp gidiyorum seni…” derken farkında sonuna dek çocuğunu hayata hazırlayamamış olduğunun. Korunaklı yetiştirirken çocuklarını aslında en büyük kötülüğü yaptığının farkında olmalı her ebeveyn (ki kendimi de dahil ediyorum korunaklı çocuk yetiştiren anneler gubuna !). Babasının ölümü yaklaşmışken, cinsiyet, seks, arkadaşlık, hayat kavramlarını bir an önce çözüp kendi ayaklarının üzerinde durmayı öğrenmesi gerekmektedir Marina’nın, bir de elbette belgesellerdeki ayrıntılarda kaybolmaması gerektiğini. Tamam ayrıntılar hoştur, güzeldir, insanı renklendirir ama bazen salt sade yaşamaktadır tüm erdem !

Yunan sineması Yorgos Lanthimos ve Athina Rachel Tsangari ile çok hoş işler çıkartacağını müjdeliyor bence. İzlerken yer yer bunalmakla birlikte eleştiri tarzlarını ve sinema dillerini ilginç bulup sevdiğimi söylüyorum tereddütsüzce.

AY
http://aydanizlenimler.blogspot.com/2011/10/attenberg.html

Yorgos (Giorgos) Lanthimos, çok tartışılan Kynodontas (Dogtooth / Köpek Dişi) filminde, yetiştiğimiz, çocuklarımızı yetiştirdiğimiz toplumun en küçük birimi olan ailede bir baba ve annenin çocuklarını dış dünyadaki tehlikelerden korurken nasıl faşizan olabileceklerini pek rahatsız edici biçimde anlatmış… Eğer “rahatsız eden filmler” kategorisi açmış olsaydım, rahatlıkla Pier Paolo Pasolini’nin Salo filmi ile Michael Haneke’nin Das Weisse Band filminin önüne geçerek birinci sıraya yerleşirdi Kynodontas.

Dış dünyayla tek bağlantıyı evden işe gidip gelmekle babanın yaptığı, annenin gönüllü olarak, iki yetişkin kız ve bir erkekten oluşan üç kardeşin ise bilmeden katlandıkları izole yaşam, izleyene doksandört dakika boyunca sürekli sebep – sonuç – çözüm sorgulaması yaptırtıyor. Ancak tıpkı Michael Haneke gibi ne sebep gösteriyor Lanthimos, ne de çözüm üretiyor. Filmini sunuyor ve çekip gidiyor, elbette hazmetmesi de izleyiciye kalıyor. Filmde, bize belletilen, öğretilen herşeyden farklı bir dünya yaratmış, kendi eğitim sistemleriyle, kavramlarıyla çocuklarına hükmeden bir anne-baba var.

Hazırladıkları kasetlerle bildiğimiz sözcükleri değişik anlamlar-kavramlar yüklenmiş olarak öğretiyorlar çocuklarına. Gerçekten, “Dil nasıl yok edilir?”´e oldukça iyi bir örnek, bu filmde gösterildiği biçimde sözcük eğitimi vermek; beyin yıkamak… Telefon, tuzluk demek(!), zombi de bahçedeki küçük sarı çiçek(!), deniz ise büyük koltuk(!). Baba, eve alınan su şişelerinin etiketlerine dek söküyor; çünkü dış dünyayla bağlantı kurulabilecek her şeyi yok etmek gerek ki zarar vermesin çocuklara! Çitlerin, duvarların dışında, insanları yiyen canavar kediler var. Kedilere karşı havlamak gerek. Uçaklar zaman zaman gökten aşağıya düşebilen oyuncaklar…

Televizyon yok, sadece babalarının yine kendilerini çektiği video filmleri izleyebiliyor çocuklar. Birbirleriyle kıyasıya rekabet içindeler. Günlerini oynadıkları tuhaf oyunlarla geçirip ödül olarak çıkartmalarını almalarını bekliyorlar. Frank Sinatra’yı dedeleri olarak tanıyorlar. Dışarıdan tek temas kurulan kişi, erkek çocuğun cinsel dürtüleri giderilsin diye para karşılığı babanın işyerinden gelen güvenlik görevlisi genç bir kadın. Tüm işleri karıştıran, babanın kurduğu otoriteye çomak sokan da dış dünyadan tek bağlantı olan bu kadın oluyor filmde. Ne demişler insanın başına ne gelirse meraktan gelir! Kadının, çocukların aklını karıştırdığının ayırdına varınca baba, keskin bir çözüm yolu buluyor ve karısıyla birlikte büyük kızlarını erkek çocuklarına sunuveriyor.

Çocuklar durumun ayırdına varmaya başlayınca işlerin hiç de evlerindeki kurulu düzen gibi olmadığının, yüksek çitlerin, duvarların arkasındaki evlerinden ve bahçelerinden ibaret olan tüm dünyaları çatırdamaya başlıyor. Bu çatırdama, “otorite nasıl yerle bir edilir?”´e dek yavaş yavaş sürüklüyor evdekileri. Evet, evet, dışarıda bir hayat var ne kadar gizlense de saklansa da gidip elmayı almak gerek ! Oysa biliyor ki çocuklar, anne ve babalarının kendilerine bellettiği üzere dışarıya çıkabilecekleri tek zaman (filme adını da veren) köpek dişlerinin düştüğü zaman. Besinleri koparmamıza yarayan köpek dişlerinin en sağlam dişlerimiz olduğunu anımsatmama gerek var mı?

AY
http://aydanizlenimler.blogspot.com/