Mesajlar Etiketlendi ‘Colin Firth’


Bu film hakkında yazmayı düşünmüyordum, ama dosttan bir yorum gelince yazmayı görev saydım. Tabi sadece filme değilde anlatısına dair birkaç kelam yazayım istedim. Kavramlar hakkında çokça düşünüyorum. Telaffuz ettiğimiz kavramların zihinlerimizdeki, toplumumuzdaki yansımaları, içimde sıkıntı oluşturan, kendime de kızdığım bir olgu. İşte “Modernizm” 16. yüzyıldan bu yana kavram olarak hayatta olan ve her daim algısı ve tesiri değişen bir kavram. Özellikle bilişim çağının yokuş aşağı kendine dahi hakim olamadan yuvarlandığı – yuvarlanmaya başladığı dönemden itibaren- dönem boyunca kucağımıza birçok babasız çocuk bıraktı. Biz bu babasızları ne yapacağımızı tam bilemedik. İnsanlık doğru rehber ve kaynaklardan hakikat dersi alamadığından ve medet umduğu yerlerden vefa göremeyince dolayısıyla bu babasızları zaman zaman dost deyip bağrımıza bastık, kimisine tam olarak sırtımızı dönerek oradan hakikate onu inkılap edemedik. İster sosyolojik, ister ekonomik bu kavramlar, çıkış yolu olarak görülen caddeler  eninde sonunda hep çıkmaz bir sokak olarak kalmadı, bizi bizden alıkoydu. Hümanizm böyle, özgürlükçülük böyle, kapitalizm böyle … böyle .. böyle… Biz bu kavramlara kendi rengimizi vererek onları insanlığın hizmetine sunma şansından da bu dönem boyunca üzüntü ile, uzaktık.

İşte bu düşüncelerim doğrultusunda (az kalsın ışığında diyecektim) bir sanat eserini, bir filmi, tiyatro eserini, şiiri artık ne ise.. cihanşümul doğrulara, yani fıtrata, sanatın -bildiğim kadarıyla- kaidelerine ve sonra da kendi doğrularıma göre değerlendirmeyi kendimde bir hak addederim. 
 
Bu cihette A Single Man, çok iyi paketlenmiş, çok incelikle sunulmuş, temiz ve kaliteli malzemelerle önümüze sunulmuş bir kusmuk gibi bir şey. Tabirim ağır da olabilir, her zaman kendimden de emin olamıyorum. Fikirlerim, sözlerim bazen çok fevri olabiliyor, düşüncelerim değişebiliyor. Fakat yine de son on yıldır önümüze matah bir değermiş, sanki isteyenin hakkıymış gibi bir sunulan eşcinsellik öğesini bir nevi örtük halde hoş ve meşru gösteren bir filme daha iyi şeyler diyemeyeceğim. İnsaniyetimize, ruhumuza, kalbimize, aklımıza tamamen zıt ve bunlar bozulmadan hoş görülemeyecek bir eşcinselliği; İzlanda (ve birçok Avrupa ülkesi) evlilik yönüyle serbest bırakmıştı ve bu haktan ilk yararlanan ülkenin 75 yaşındaki kadın başbakanı olmuştu da, biz halen Eyyafyallayöküll’ün bir türlü neden dinmediğine fiziksel sebepler arayıp durduk. Lut kavmi neden helak olmuştu bilen var mı?
 
Evet iyi oynanmış, dramatik yapısı iyi kurulmuş, müzikleri ve görüntüleri ile çok incelikle tezyin edilmiş kötü bir bir şey bu film. Onu kötü yapan yönüyle tek artısı, yönetmen filmi aşk (nasıl bir şeyse bu) temeli üzerine bina etmiş, belden aşağı kısmını -pek- tasvir etmemiş.
 
HÜSEYİN

Geçen hafta Akademi jürisi ile beğenilerimiz tutuyor demiştim ya. Arada tutmadığı da oluyormuş işte. Bir hafta aradan sonra vizyondan düşmeden bu senenin en büyük ödülüne layık filmi de görebildim.
 
2. Dünya savaşının başlamak üzere olduğu bir anda ölen İngiltere Kralı V.George yerine geçmek üzere, (filmin saçma çevirisindeki isminde vurgulandığı gibi) zorlama seçilen küçük oğlunun, bu göreve layık olabilmesi için, kekemelik problemini yenme öyküsü, aslında klasik bir İngiliz Kraliyet ailesi öyküsü. Filmin teknik yönlerine hiçbir kusur bulmak mümkün değil. Dönemin, yakın tarihimiz olması sebebiyle yarı abartılı kostümler, başarılı mekanlar son derece yerinde. Bu aşamada, geçen haftaki filmle karşılaştırma yapacağım, fakat oyunculuk sadece bir kişi üzerine kurulmuş, o da kral. Burada Colin Firth, çok başarılı ve aldığı Oscar’ı sonuna kadar hakediyor. Fakat yine de Natalie Portman daha çok haketmiş, bunu iki filmi de üst üste seyrettikten sonra anlıyorsunuz. Yan rollerde en az başroldeki oyuncu kadar ünlü kişiler, tamamen kralın en iyi erkek oyuncu Oscar’ını alabilmesi için çalışıyorcasına başarılılar. Her sahnede karlı daha da gözümüze sokuyorlar, bu bile ayrı bir başarı.
 
Film bu hali ile oyuncu Oscar’ını sonuna kadar hakediyor. Fakat sorun bundan sonra başlıyor. Bunun gibi, İngiliz aristokrasisine yönelik filmlerden her sene ülkemizde en az 2 tanesi gösterime giriyor. Hepsi genelde bunun gibi temiz ve çok başarılı filmler oluyor. Birçoğu, aynı bu film gibi Oscar’larda yarışıyor ve oyuncu ödülleri yanında yan ödüllerden de paylarına düşeni alıyorlar. Bu filmin ötekilerden ne farkı vardı onu kavrayamadım ben. Bir “Queen” veya “Sense and Sensibility” en iyi film Oscar’ını ne kadar hakediyorsa, bu film de o kadar hakediyordu. Bu aldıysa diğerleri neden almadı? Aslında biraz düşününce, bu sene doğru dürüst film yokluğunda, İngiliz sarayını Hollywood tarafından taçlandırmak fena da bir fikir olarak gelmiyor, diyorum ve bu konuyu da ucu açık bırakıyorum.
 
Son olarak filmin sonu çok ironik ve etkileyici idi. Başka bir filmde seyretsek, çok abartılı bir savaş ilanı sahnesine dönüşebilecek konuşma, filmin orjinal ismine ithaf olunarak, gayet mutlu bir şekilde seyrediliyor. Ağızdan çıkan her cümlede, evet başardı diyerek yüzümüz daha bir gülümsüyor. Halbuki çıkan kelimelerin manası çok bambaşka. Son derece dokunaklı bir sondu. Bu aralar film sonlarını çok seviyorum ya, bu da onlardan.
 
Bu filmi seyredin, konuşmalardan geri kalmamak adına. Fakat yukarıda saydığım iki filmi seyretmişseniz, nasıl birşey ile karşılaşacağınızı bilerek seyredin. Beklentiniz o yönde olsun. Bu filmlerin adını ilk defa duyuyorsanız, boşverin seyredin önerimi, Oscar’ı. Siz hayatınızı yaşamaya devam edin. İyi seyirler.
 Puan:7/10
CİLASUN

The King’s Speech, Kral 6. George’un konuşma problemi üzerine odaklanan bir film. Kekeme bir adam olan George’un hem kral oluşunu, hem de kral oluşu sırasında konuşmasını düzeltmek için gördüğü terapileri anlatıyor. Bu terapilerde kralımız hem kekemelik sorununun derinliklerine iniyor, hem de bir dost ediniyor.

Yönetmen Tom Hooper için Oscar ve DGA tahminleri yapıldığında ciddi anlamda şaşırmıştım. Çünkü kariyerine baktığınızda genelde televizyon odaklı işler görüyorsunuz. 13 Emmy, 4 Altın Küre alan John Adams; 3 Altın Küre’li Longford ve 9 Emmy, 3 Altın Küre alan Elizabeth I…….

Kapsamlı Değerlendirmeı İçin: http://theoscarboy.com/2011/01/25/the-kings-speech/