Tron Efsanesi

Yayınlandı: Şubat 8, 2011 / ***Tüm Yazılar, **Cilasun'un Yazıları, *Animasyon Filmler
Etiketler:, ,

Bu pazarlama tekniğini geçen sene de duymuştuk. Film değil ayrı bir dünya. Aynı slogan ile gittiğimiz “Avatar” benim açımdan tatminkardı. Eğlendiriyordu ve bir felsefesi de vardı. Aynı düşük beklenti düzeyini koruyarak Tron‘a da gittim. Aynı duygular içerisinde sinema salonundan çıktım. Film kendi tasarladığı bilgisayar oyunu içerisinde hapsolmuş babasını kurtarmak amacı ile oyunun içerisine dalan Sam Flynn üzerine kurulu. Hikaye bilindik temaları içerse de, ana felsefe çok vurucu. Özellikle benim gibi 80li yıllarda çocuk olmuş ve atari salonları ile bir şekilde ilişkiye geçmiş birisi için, o oyunun içinde kullanıcı sıfatıyla hor görülmek çok sarsıcıydı. Zaten eve geldiğimde saçma sapan bir atari oyunu açıp yenildim, sadece programlara da kazanma hakkını vermek için. Onların da kaybettikleri için üzülebilecek organizmalar olması fikri her ne kadar imkansız olsa da ilgi çekici ve sarsıcıydı.

Bu fikirler içerisinde olduğum için; demek ki film seyriciyi içerisine çok rahat çekebiliyor. Bunda, iddalı olduğu görselliğin payı büyük. Havada çıkan motorların her ayrıntısına kadar özentili, ışın ilüstrasyonları muhteşemdi. Aynı özen Tron’un dünyasındaki her ayrıntıda mevcuttu. 80lerin atari oyunları, canlanıp bu hallerini görseler emin olun mutluluktan ağlardı. 3D için oldukça uygun olan bu paralel evrende biraz daha ayrıntıları gözümüze soksalar daha mutlu olurdum. Zira filmin dünyada geçen ilk yarısı (giriş kısmındaki uyarıda olduğu gibi) 2D çekilmişti ve gözlüğümü bi kenara bırakıp seyretmenin tadını çıkardım.

Filmin görselliğindeki aynı özenin en ufak bir kırıntısı oyunculuk ve senrayoda yoktu ne yazık ki. Sanki bütün oyuncular, “Aman nasıl olsa efektler yeterince iyi biz işimizi yapalım, ne gerek var ekstra özene” mantığında oynamışlar. Hepsi ayrı bir salaş, ayrı bir karikatür. Özellikle Jeff Bridges oyunculuğu ile balık baştan kokar dedirtiyor. Bu hali ile “True Grit” filmine olan ilgimi bile yitirmeme neden olduğunu söylemem gerek. Hele bir de joker taklidi karakter vardı ki filmde, boğasım geldi. Çok şükür yönetmen de aynı şekilde düşünmüş olacak ki, yaptığı hatayı anlayıp 10 dakikadan fazla sahne vermemiş.

Senaryo da ayrı bir facia. Tamamı klişelerden oluşan hali ile, ana felsefesi olmasa, tv için yapılan D sınıfı işlerden ayırt etmek zor. Arada alakasız çıkan, kötü karakterin tek cümlelik replikleri; her konuşmayı daha başlamadan tahmin edebilmemizi sağlayan, 80lerin yeşilçam filmlerini andıran diyaloglar; her repliğin, kahramanlarımızı bekleyen muhteşem sona bir gönderme yapması. Bir de disk aldatmacası var ki sormayın. Spoiler vermemek adına daha fazla ayrıntı yazmayacağım ama diskin ilk alınma sahnesinde fikrinizi bi yere yazın, filmin sonunda aynı şeyi göreceksiniz.

Sonuç olarak artıları eksilerinden fazla bir film. Hani aslında bu da tartışılır, beklentilerinize göre. Tutarlı diyalogları olan, süpriz bir film arıyorsanız uzak durun. Farklı bir dünya göreyim, bana muhteşem efektler de yeter ise amacınız bir dakika durmayın evde. En yüksek beklentinizi bile karşılayacaktır. İyi seyirler.

Puan: 5/10

 CİLASUN

Yorum bırakın